
Onun en ilginç romanlarından biri olan ve tam da olgunluk dönemine denk
gelen Mrs. Dalloway ile başladım onu okumaya. Bu o kadar da kolay olmadı
elbette ki. Daha önce okuduğum hiç bir kitaba benzemiyordu, her şey çok
karmaşık gibiydi. Ne yeri, zamanı, olayları ne
de kişileri algılayabiliyordum. Yine de beni çeken bir şeyler vardı
ki, kitabı sonuna kadar okudum ama onu anladığımı öne süremezdim. Hemen
ardından Woolf' un kendini zamanının diğer yazarlarından ayıran biçem
ve yöntemi geliştirdiği, kendi tekniğine uygun en iyi eseri olan Deniz
Feneri' ni okudum. Okuduğum ikinci kitabı olduğu için sanırım, bir öncekinden
çok daha keyifli ve ilgi çekiciydi benim için. O yüzden de hemen ardından
yazarın gerçek anlamda ilk deneysel romanı olan Jacops'un Odası'nı okudum. Ve
bu son kitabıyla birlikte gerçek anlamda bir Woolf hayranı oldum.
Dünya roman geleneğinde öncü bir rol oynamış ve modernist hareketin en
önemli kişilerinden biri olarak tarihe geçmiş bu kadın kimdir?
1882 yılında Londra'da doğmuş İngiliz bir yazardır. Hem feminst, hem de
modernist bir yazardır üstelik. Hiç okula gitmemiş ve evde eğitim görmüştür.
Mensubu olduğu aile İngiltere' nin seçkin entelektüellerinden oluşmaktaydı.
Babası; editör, eleştirmen ve biyografi yazarı olarak ün yapmıştı. Görkemli bir
kütüphaneye sahip olması, kızı çin kendini yetiştirme fırsatı sağlamıştı.
Woolf, henüz dokuz yaşındayken ağabeyi Thoby ile evde 'Hyde Park Gate
News' adında haftalık bir dergi çıkarmaya başlamıştı.
Virginia Woolf' un ailesi onun için birçok yazarın ailesinden daha önemli
olmuştur, çünkü evde öğrenim gördüğü için yaşamının büyük bölümü ailesinin
çevresinde dönmüştür. Henüz on üç yaşındayken annesini gripten
kaybetmiş ve bu ölüm onu derinden etkilemiştir. Öyleki iki yıl sonra sinir
bozukluğu ile kendini gösteren krizler ortaya çıkmıştır. Yaşadığı travma ve
ağır depresyon zaman zaman kendini gösteren hayali yaratıklarla konuşma ve
olmayan sesleri işitme gibi halüsinasyonlara dönüşse de, tüm bunlar hayatının
tamamına yayılmamıştır.
Babasının da ölümünden sonra yeni bir krizin eşiğine gelen Woolf'un
gerçek yaşama dönmesi uzun zaman almıştır.
Yirmi
iki yaşına geldiğinde, kardeşleri ile Londra' nın Bloomsbury semtindeki bir eve
taşınması ile gerçekleşen değişiklik, Virginia Woolf için bir çıkış, bir kaçış olmuştur. Ünlü yazar bu geçiş
dönemi ile ilgili sonraları şöyle demiştir: 'Resim
yapmaya, yazmaya, akşamları saat dokuzda çay yerine kahve içmeye kararlıydık.
Her şey yeni, her şey bambaşka olmak zorundaydı. Her şey denendi'
Profesyonel olarak yazmaya 1905'te başlayan Woolf, 'Times Literary
Supplement' e ededi eleştiriler yazıyordu. Kardeşi Thoby' nin 1905 yılında
tifodan ölmesi, Woolf için yeni ve başa çıkılamaz bir şok oldu. Bu ölümden iki
gün sonra ablası Vanessa' nın evlenmesiyle birlikte Virginia' nın yaşamında bir
takım değişikler gerçekleşmeye başladı. Kardeşi Adrian ile birlikte, yine
Bloomsbury yakınlarında bir eve taşınan Woolf, burada aydın çevrelerin yanı
sıra, Londra sosyetesinin tanınmış hanımlarının da katıldığı toplantılar
düzenlemeye başladı. Toplantılarda sivri dili ve açık sözlü oluşuyla öne çıkan
Virginia Woolf, bu dönemde ''Times Literary Supplement' dışında, aylık olarak
yayınlanan 'Cornhill' dergisine edebiyat eleştirileri yazmaya başlamıştır.
1909'
da Lytton Strachey ile nişanlanmış ama bir süre sonra anlaşamadıklarını
düşündüğü için ondan ayrılmıştır. Bir yıl sonra ruhani bir çöküş daha
yaşamıştır. O dönem kız kardeşi Vanessa ilk çocuğunun bakımıyla fazlasıyla
meşgul olurken, kendisi de eniştesi ile flört ediyordu ve aslıda bu durum onu
çok rahatsız ediyordu. Bir depresyon anında kendisi için '29 yaşında hala
evlenememiş bir 'başarısız'. Üstelik çocuğu da yok üstüne üstlük, ruhen hasta
ve yazar falan da değil' demiştir.
Endişeyle yayınladığı ilk romanı 'Voyage Out' yayınlandığında otuz üç
yaşındaydı. Kitabı, eleştirmenler tarafından övüldü; stiliyse zeki, kurnaz ve
yaşam hırsıyla dolu bulundu.
1912' de ağabeyi Thoby' nin
arkadaşı Leonard Woolf ile tanışması hayatının dönüm noktası olmuştur. Çünkü
Leonard Woolf bir ömür boyu, onun ruh sağlığının gözeticisi ve yaratıcı
kişiliğinin en büyük destekçisi olacaktı. Ancak evlenmeden önce kendisine 'Beni
bedensel olarak etkilemiyorsun hiç' yazacaktı Virginia. Evliliklerinin ilk
yıllarında, 1913' ten 1915' e kadar, yaşamının en ağır çöküntülerinden birini
geçirmiş ve intihar girişiminde bulunmuştur. Bu ruhsal bunalım o güne kadar
yaşadığı en uzun ve şiddetli bunalım olmuştur. Nededi belki de kocasının, bir
çok doktor ile konuştuktan sonra evliliğine çocuksuz olarak devam etme kararı
vermesiydi. Oysa Virginia Woolf için bu konu çok önemliydi. Bunu yaşayamadığı
için olayı başarısızlık olarak görüyor ve kendisini asla tam bir kadın gibi
hissedemiyordu. Kendisine her türlü beyinsel uğraş yasaklanan Woolf, bir
kliniğe yatırıldı. İyileşmeden geri döndüğü için kocasının onu tekrar kliniğe
yatırma girişimlerine şiddetle karşı çıkan yazar, çareyi hayatına son verme girişiminde
bulmuştu. Durumu düzelmeyince Woolf çifti biraz da Virginia’ya oyalanacağı bir
uğraş bulmak kaygısıyla, 1917 yılında, adını yaşadıkları evden
alan 'Hogarth Press’i kurdular.T.S.Eliot,Katherine Mansfield, E.M.Forster gibi
günün öncü yazarlarının şiir ve öykülerini basarak, aydın çevrelerde kendine
saygın bir yer edinen yayınevi Virginia Woolf’a da yazar olarak büyük
özgürlükler sağlıyordu. Bu nedenle zaman zaman taşınması zor bir yüke dönüşse
de Woolf çifti bu işi sürdürdüler.
1919 ‘da ikinci
kitabı Night and Day’i yayınlayan Woolf, bu romanında alışılagelmiş
kalıpları izledi. Kahramanlar, ilerleyen zaman içinde ve belirli bir olay
örgüsü çerçevesinde, birbirleriyle ilişkiler kuruyorlar ve belirli çözümlere
varıyorlardı. Bu iki romanın ardından Woolf’un deneyci kişiliği ön plana çıktı
ve 1919 tarihli ünlü “Modern Roman” yazısında savunduğu gibi, yeni dil
ve anlatım arayışlarına girişti. Bin bir izlenimden oluşan hayatı ve bu bin bir
izlenimin alıcısı olan kişiyi bütün renkleriyle verebilmek için en uygun yöntem
olarak bilinç akışı tekniğini benimseyen Woolf, 1922 yılında
yayınladığı Jacob's Room’da bu tekniği kullanmaya başladı.
Aynı yıl Vita
Sackville-West’le tanışan ve bir ilişki yaşamaya başlayan Woolf, kadınlara
ilgisini daha önce de fark etmişti ve romanlarında bundan bahsediyordu. Bu
yüzden bir klasik olan Orlando isimli
romanını bir aşk mektubuyla beraber sevgilisi Vita Sackville-West'e adadı.
1925’te okuyucuyla buluşacak olan Mrs. Dalloway, yazarın adıyla
anılacak ‘bilinç akışı’ tekniğinin en başarılı örneği olacaktı. Mrs.
Dalloway’i 1927’de en çok beğenilen romanı olan To The
Ligthouse takip etti. Çünkü bu romanıyla kendini, zamanın öbür
yazarlarından ayıran üslubunu geliştirmişti ve kendi roman tekniğine uyan en
uygun yapıtını vermişti.
1929’da A Room of One's Own‘u
yayınlayan yazar, bu kitabında kadınların yazarlık ya da başka mesleklerde söz
sahibi olabilmeleri için kendilerine ait bir oda ve bir gelire sahip olmaları
gerektiğini savundu. Kitaba güler yüzlülük ve yaratıcılık hakimdi.1931’de
yayınladığı The Waves’i yazarken Virginia Woolf, bu kitapla o güne
değin hiçbir başka romancının göze alamayacağı değişik şeyleri yapmak
istediğini, bu romanın o güne değin yazılan hiçbir başka romana benzemeyeceğini
biliyordu. Çünkü The Waves, hem düzyazıyla kaleme alınacak, hem de şiir, roman
ve tiyatro oyunu gibi türlerin karışımı olacaktı.
1937’de The Years’ı kaleme alan Woolf, savaştan ve
onun yıkıcı etkilerinden oldukça fazla etkileniyordu. Lytton Strachey, Roger
Fry, Janet Case ve Lady Ottoline Morrell’in de
aralarında olduğu tüm eski dostlarını kaybeden Woolf yeni ve şiddetli bir
bunalım daha yaşamaya başladı.
Bu yüzden 1939'da, II. Dünya Savaşı'nın
başlamasından hemen sonra, intihar Virginia'nın çok düşündüğü bir konu olmaya
başladı. Eşi Leonard Yahudi olduğu
için Nazi tehlikesinden Virginia’ya oranla
daha derinden etkileniyordu. Savaş artık iyice kapılarına gelmiş dayanmıştı.
Londra'da Luftwaffe'nin hava saldırıları evlerinin bir bölümüyle
The Hogarth Press'in bürosunu yerle bir edince Woolf çifti, büyük bir çabayla
Virginia'nın babasının kütüphanesinden kalan, evlilikleri boyunca
biriktirdikleri ve yayınevleri The Hogarth Press tarafından basılmış binlerce
kitabı kurtarmayı başardılar.
1941’de Between the Acts’i
bitirdiğinde müsveddesini okuması için Leonard'a veren Woolf, son romanını
yazarken sıkıntı çekmemiş, büyük bir keyifle yazmıştı. Ancak kitabı okuduktan
sonra ondan hoşnutsuz olduğunu fark eden Woolf’un depresyonu iyice artmaya
başlamıştı.
Artık okuyamayan, yazamayan ve aklını hepten yitireceğinden
endişe eden, Woolf, 28 Mart 1941’de
ölmeye hazır olduğunu hissetti. Biri kocası Leonard’a, diğeri orta yaşlarındaki
partneri lezbiyen Vita Sackville-West’e olmak üzere iki veda mektubu yazan
Woolf, bastonuyla Ouse ırmağına kadar yürüyüp ceplerine taş
doldurdu. Kendini batırmaya yetecek kadar taşla dolduğunda Ouse ırmağının
sularına gömülen Woolf, intiharında da kesin bir kararlılık göstermişti.
Woolf’un eşi Leonard’a bıraktığı veda mektubunun metni şu
şekildeydi;
'Sevgilim, yine çıldırmak
üzere olduğumdan eminim. Yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık. Bu kez
iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım, hiçbir şeye odaklanamıyorum. Bu
yüzden yapabileceğimin en iyisi olduğunu düşündüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana
verilebilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim her şeyim oldun. Bu korkunç
hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan
daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin
farkındayım, ben olmazsam rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de
göreceksin. Görüyorsun ya, bunu bile düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Söylemek
istediğim şu ki, yaşadığım her mutluluğu sana borçluyum. Bana hep sabır
gösterdin, çok iyi davrandın. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer
biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Bir tek senin iyiliğinden
eminim, onun dışında her şey terk etti beni. Hayatını mahvetmeye devam edemem.
Birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum'.
Benim için ise Virginia Woolf okumak;dDikenli tellerle çevrili bir arazinin etrafında dolaşmak gibiydi onu anlamaya çalışmak... Ellerimi uzatıp tam yakalayacak gibi olduğumda gözlerimin önünde dağılan bir duman gibi... Tek bir sözüyle beni yıllar öncesinde bir ana götürebiliyordu ve ben hafızamı ne kadar zorlasam da, o andan daha fazlasını hatırlayamıyordum bir türlü... Bir sırrı vardı çözemediğim, çözsem kendi sırrımı da çözmüş olacaktım eminim... Neden bu kadar zordu bu telleri aşmak, neden bu kadar can yakardı dikenler?
Stilletto Titanium Hammer - Stainless Steel - Titanium Art
YanıtlaSilStilletto Titanium Hammer - Stainless Steel. This Stilletto steel razor titanium drill bit set uses a sia titanium hammer with a non-lunar blade and is suitable for buy metal online any head with a straight titanium symbol blade. titanium pans