30 Eylül 2012 Pazar

Viriginia WOOLF


 İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel özellik 'bilinç' kabul edilse de çoğu otorite tarafından, gizemlerle dolu bilinçaltı her zaman çok daha cazibeli ve incelenmeye değer gelmiştir gözüme. O yüzdendir ki, psikoloji alanındaki çalışmaları sürekli sorgulanan ve eleştirilen Freud'un adı geçtiğinde akan sular durur benim için. Yine o yüzdendir ki, sanatının temelini bilinçaltına dayandıran, sürrealizmin piri Salvador Dali'nin eserlerini incelemek, anlamaya çalışmak inanılmaz bir keyif verir bana. Eğer 'Bilinç Akışı' tekniği ile hiç tanışmasaydım, bilincin de en az bilinç altı kadar ilgi çekici ve gizemli olduğunu nasıl anlayacaktım? Ve Virgina Woolf'u hiç okumasaydım, hayatımda bir eksik olduğunu nereden bilecektim?

   Onun en ilginç romanlarından biri olan ve tam da olgunluk dönemine denk gelen Mrs. Dalloway ile başladım onu okumaya. Bu o kadar da kolay olmadı elbette ki. Daha önce okuduğum hiç bir kitaba benzemiyordu, her şey çok karmaşık gibiydi. Ne yeri, zamanı, olayları ne de kişileri algılayabiliyordum. Yine de beni çeken bir şeyler vardı ki, kitabı sonuna kadar okudum ama onu anladığımı öne süremezdim. Hemen ardından  Woolf' un kendini zamanının diğer yazarlarından ayıran biçem ve yöntemi geliştirdiği, kendi tekniğine uygun en iyi eseri olan Deniz Feneri' ni okudum. Okuduğum ikinci kitabı olduğu için sanırım, bir öncekinden çok daha keyifli ve ilgi çekiciydi benim için. O yüzden de hemen ardından yazarın gerçek anlamda ilk deneysel romanı olan Jacops'un Odası'nı okudum. Ve bu son kitabıyla birlikte gerçek anlamda bir Woolf hayranı oldum.

   Dünya roman geleneğinde öncü bir rol oynamış ve modernist hareketin en önemli kişilerinden biri olarak tarihe geçmiş bu kadın kimdir? 

   1882 yılında Londra'da doğmuş İngiliz bir yazardır. Hem feminst, hem de modernist bir yazardır üstelik. Hiç okula gitmemiş ve evde eğitim görmüştür. Mensubu olduğu aile İngiltere' nin seçkin entelektüellerinden oluşmaktaydı. Babası; editör, eleştirmen ve biyografi yazarı olarak ün yapmıştı. Görkemli bir kütüphaneye sahip olması, kızı çin kendini yetiştirme fırsatı sağlamıştı. 

   Woolf, henüz dokuz yaşındayken ağabeyi Thoby ile evde 'Hyde Park Gate News' adında haftalık bir dergi çıkarmaya başlamıştı. 

   Virginia Woolf' un ailesi onun için birçok yazarın ailesinden daha önemli olmuştur, çünkü evde öğrenim gördüğü için yaşamının büyük bölümü ailesinin çevresinde dönmüştür. Henüz on üç yaşındayken annesini gripten kaybetmiş ve bu ölüm onu derinden etkilemiştir. Öyleki iki yıl sonra sinir bozukluğu ile kendini gösteren krizler ortaya çıkmıştır. Yaşadığı travma ve ağır depresyon zaman zaman kendini gösteren hayali yaratıklarla konuşma ve olmayan sesleri işitme gibi halüsinasyonlara dönüşse de, tüm bunlar hayatının tamamına yayılmamıştır.

   Babasının da ölümünden sonra yeni bir krizin eşiğine gelen Woolf'un gerçek yaşama dönmesi uzun zaman almıştır. 

   Yirmi iki yaşına geldiğinde, kardeşleri ile Londra' nın Bloomsbury semtindeki bir eve taşınması ile gerçekleşen değişiklik, Virginia Woolf için bir çıkış, bir kaçış olmuştur. Ünlü yazar bu geçiş dönemi ile ilgili sonraları şöyle demiştir: 'Resim yapmaya, yazmaya, akşamları saat dokuzda çay yerine kahve içmeye kararlıydık. Her şey yeni, her şey bambaşka olmak zorundaydı. Her şey denendi'

   Profesyonel olarak yazmaya 1905'te başlayan Woolf, 'Times Literary Supplement' e ededi eleştiriler yazıyordu. Kardeşi Thoby' nin 1905 yılında tifodan ölmesi, Woolf için yeni ve başa çıkılamaz bir şok oldu. Bu ölümden iki gün sonra ablası Vanessa' nın evlenmesiyle birlikte Virginia' nın yaşamında bir takım değişikler gerçekleşmeye başladı. Kardeşi Adrian ile birlikte, yine Bloomsbury yakınlarında bir eve taşınan Woolf, burada aydın çevrelerin yanı sıra, Londra sosyetesinin tanınmış hanımlarının da katıldığı toplantılar düzenlemeye başladı. Toplantılarda sivri dili ve açık sözlü oluşuyla öne çıkan Virginia Woolf, bu dönemde ''Times Literary Supplement' dışında, aylık olarak yayınlanan 'Cornhill' dergisine edebiyat eleştirileri yazmaya başlamıştır.

   1909' da Lytton Strachey ile nişanlanmış ama bir süre sonra anlaşamadıklarını düşündüğü için ondan ayrılmıştır. Bir yıl sonra ruhani bir çöküş daha yaşamıştır. O dönem kız kardeşi Vanessa ilk çocuğunun bakımıyla fazlasıyla meşgul olurken, kendisi de eniştesi ile flört ediyordu ve aslıda bu durum onu çok rahatsız ediyordu. Bir depresyon anında kendisi için '29 yaşında hala evlenememiş bir 'başarısız'. Üstelik çocuğu da yok üstüne üstlük, ruhen hasta ve yazar falan da değil' demiştir.

   Endişeyle yayınladığı ilk romanı 'Voyage Out' yayınlandığında otuz üç yaşındaydı. Kitabı, eleştirmenler tarafından övüldü; stiliyse zeki, kurnaz ve yaşam hırsıyla dolu bulundu.

   1912' de ağabeyi Thoby' nin arkadaşı Leonard Woolf ile tanışması hayatının dönüm noktası olmuştur. Çünkü Leonard Woolf bir ömür boyu, onun ruh sağlığının gözeticisi ve yaratıcı kişiliğinin en büyük destekçisi olacaktı. Ancak evlenmeden önce kendisine 'Beni bedensel olarak etkilemiyorsun hiç' yazacaktı Virginia. Evliliklerinin ilk yıllarında, 1913' ten 1915' e kadar, yaşamının en ağır çöküntülerinden birini geçirmiş ve intihar girişiminde bulunmuştur. Bu ruhsal bunalım o güne kadar yaşadığı en uzun ve şiddetli bunalım olmuştur. Nededi belki de kocasının, bir çok doktor ile konuştuktan sonra evliliğine çocuksuz olarak devam etme kararı vermesiydi. Oysa Virginia Woolf için bu konu çok önemliydi. Bunu yaşayamadığı için olayı başarısızlık olarak görüyor ve kendisini asla tam bir kadın gibi hissedemiyordu. Kendisine her türlü beyinsel uğraş yasaklanan Woolf, bir kliniğe yatırıldı. İyileşmeden geri döndüğü için kocasının onu tekrar kliniğe yatırma girişimlerine şiddetle karşı çıkan yazar, çareyi hayatına son verme girişiminde bulmuştu. Durumu düzelmeyince Woolf çifti biraz da Virginia’ya oyalanacağı bir uğraş bulmak kaygısıyla, 1917 yılında, adını yaşadıkları evden alan 'Hogarth Press’i kurdular.T.S.Eliot,Katherine MansfieldE.M.Forster gibi günün öncü yazarlarının şiir ve öykülerini basarak, aydın çevrelerde kendine saygın bir yer edinen yayınevi Virginia Woolf’a da yazar olarak büyük özgürlükler sağlıyordu. Bu nedenle zaman zaman taşınması zor bir yüke dönüşse de Woolf çifti bu işi sürdürdüler.

   1919 ‘da ikinci kitabı Night and Day’i yayınlayan Woolf, bu romanında alışılagelmiş kalıpları izledi. Kahramanlar, ilerleyen zaman içinde ve belirli bir olay örgüsü çerçevesinde, birbirleriyle ilişkiler kuruyorlar ve belirli çözümlere varıyorlardı. Bu iki romanın ardından Woolf’un deneyci kişiliği ön plana çıktı ve 1919 tarihli ünlü “Modern Roman” yazısında savunduğu gibi, yeni dil ve anlatım arayışlarına girişti. Bin bir izlenimden oluşan hayatı ve bu bin bir izlenimin alıcısı olan kişiyi bütün renkleriyle verebilmek için en uygun yöntem olarak bilinç akışı tekniğini benimseyen Woolf, 1922 yılında yayınladığı Jacob's Room’da bu tekniği kullanmaya başladı. 

   Aynı yıl Vita Sackville-West’le tanışan ve bir ilişki yaşamaya başlayan Woolf, kadınlara ilgisini daha önce de fark etmişti ve romanlarında bundan bahsediyordu. Bu yüzden bir klasik olan Orlando isimli romanını bir aşk mektubuyla beraber sevgilisi Vita Sackville-West'e adadı.

   1925’te okuyucuyla buluşacak olan Mrs. Dalloway, yazarın adıyla anılacak ‘bilinç akışı’ tekniğinin en başarılı örneği olacaktı. Mrs. Dalloway’i 1927’de en çok beğenilen romanı olan To The Ligthouse takip etti. Çünkü bu romanıyla kendini, zamanın öbür yazarlarından ayıran üslubunu geliştirmişti ve kendi roman tekniğine uyan en uygun yapıtını vermişti.

   1929’da A Room of One's Own‘u yayınlayan yazar, bu kitabında kadınların yazarlık ya da başka mesleklerde söz sahibi olabilmeleri için kendilerine ait bir oda ve bir gelire sahip olmaları gerektiğini savundu. Kitaba güler yüzlülük ve yaratıcılık hakimdi.1931’de yayınladığı The Waves’i yazarken Virginia Woolf, bu kitapla o güne değin hiçbir başka romancının göze alamayacağı değişik şeyleri yapmak istediğini, bu romanın o güne değin yazılan hiçbir başka romana benzemeyeceğini biliyordu. Çünkü The Waves, hem düzyazıyla kaleme alınacak, hem de şiir, roman ve tiyatro oyunu gibi türlerin karışımı olacaktı.

   1937’de The Years’ı kaleme alan Woolf, savaştan ve onun yıkıcı etkilerinden oldukça fazla etkileniyordu. Lytton Strachey, Roger FryJanet Case ve Lady Ottoline Morrell’in de aralarında olduğu tüm eski dostlarını kaybeden Woolf yeni ve şiddetli bir bunalım daha yaşamaya başladı.
Bu yüzden 1939'da, II. Dünya Savaşı'nın başlamasından hemen sonra, intihar Virginia'nın çok düşündüğü bir konu olmaya başladı. Eşi Leonard Yahudi olduğu için Nazi tehlikesinden Virginia’ya oranla daha derinden etkileniyordu. Savaş artık iyice kapılarına gelmiş dayanmıştı. Londra'da Luftwaffe'nin hava saldırıları evlerinin bir bölümüyle The Hogarth Press'in bürosunu yerle bir edince Woolf çifti, büyük bir çabayla Virginia'nın babasının kütüphanesinden kalan, evlilikleri boyunca biriktirdikleri ve yayınevleri The Hogarth Press tarafından basılmış binlerce kitabı kurtarmayı başardılar.

   1941’de Between the Acts’i bitirdiğinde müsveddesini okuması için Leonard'a veren Woolf, son romanını yazarken sıkıntı çekmemiş, büyük bir keyifle yazmıştı. Ancak kitabı okuduktan sonra ondan hoşnutsuz olduğunu fark eden Woolf’un depresyonu iyice artmaya başlamıştı.
Artık okuyamayan, yazamayan ve aklını hepten yitireceğinden endişe eden, Woolf, 28 Mart 1941’de ölmeye hazır olduğunu hissetti. Biri kocası Leonard’a, diğeri orta yaşlarındaki partneri lezbiyen Vita Sackville-West’e olmak üzere iki veda mektubu yazan Woolf, bastonuyla Ouse ırmağına kadar yürüyüp ceplerine taş doldurdu. Kendini batırmaya yetecek kadar taşla dolduğunda Ouse ırmağının sularına gömülen Woolf, intiharında da kesin bir kararlılık göstermişti.

      Woolf’un eşi Leonard’a bıraktığı veda mektubunun metni şu şekildeydi;
      'Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumdan eminim. Yaşadığım o korkunç anlara geri dönemem artık. Bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım, hiçbir şeye odaklanamıyorum. Bu yüzden yapabileceğimin en iyisi olduğunu düşündüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana verilebilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim her şeyim oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım, ben olmazsam rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu bile düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Söylemek istediğim şu ki, yaşadığım her mutluluğu sana borçluyum. Bana hep sabır gösterdin, çok iyi davrandın. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Bir tek senin iyiliğinden eminim, onun dışında her şey terk etti beni. Hayatını mahvetmeye devam edemem. Birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum'.

   Benim için ise Virginia Woolf okumak;dDikenli tellerle çevrili bir arazinin etrafında dolaşmak gibiydi onu anlamaya çalışmak... Ellerimi uzatıp tam yakalayacak gibi olduğumda gözlerimin önünde dağılan bir duman gibi... Tek bir sözüyle beni yıllar öncesinde bir ana götürebiliyordu ve ben hafızamı ne kadar zorlasam da, o andan daha fazlasını hatırlayamıyordum bir türlü... Bir sırrı vardı çözemediğim, çözsem kendi sırrımı da çözmüş olacaktım eminim... Neden bu kadar zordu bu telleri aşmak, neden bu kadar can yakardı dikenler?

1 yorum:

  1. Stilletto Titanium Hammer - Stainless Steel - Titanium Art
    Stilletto Titanium Hammer - Stainless Steel. This Stilletto steel razor titanium drill bit set uses a sia titanium hammer with a non-lunar blade and is suitable for buy metal online any head with a straight titanium symbol blade. titanium pans

    YanıtlaSil