14 Mayıs 2013 Salı

HALİL CİBRAN

''Dostum...
 Güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat, arkana    bakma....
 Kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de...
 Unutma; yolcu değişir, yol değişir ama menzil değişmez.
 Yolcuya bakıp, yolunu tanıma.
 Yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver. 


 Vahim olan, yolun yolcusuz olması değil;
 Asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır;
 Yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın, hercai ve seyyal...
"En doğru yol: en dikensiz yoldur" diyenler seni aldatıyorlar.
 Onlar, karanlık evlerinde kaybettiklerini, sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır.
 Aldırma....

Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir.
Dikenine katlanmaktan söz edenler, aşıkmış gibi davrananlardır.
Gerçek aşık olanlarsa, dikenini de sever.
Dostum, yollar yürümek içindir.
Fakat, şu gerçeği de hiç unutma:
Yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.
Yol boyunca; yola çıkıp da yürümeyenleri,
yola oturup, gelen-geçenin ayağına çelme takanları,
yoldan metafizik uyuşturucularla keyif çatanları,
tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları,
maratona 100 metre koşucusu gibi hızlı gidip, 50.metrede yola yatanları,
yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce, yolculuk üzerine zor atanları,
yürümeyi bırakıp, yol-yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları,
ayağına batan tek bir dikenin faturasını çıkarıp, ömür boyu tafra satanları,
beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları,
yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin...Göreceksin dostum... 

Aldırma, yürü. 
Göğsüne yüreğinden başka muska takma. 
Vahiy haritan,
Nebi kılavuzun, 

Akıl pusulan,
İman sermayen,
Amel azığın,
Sevgi yakıtın,
Ahlâk karakterin,
Edep aksesuarın,
Merhamet sıfatın,
Şeref ve izzet adın olsun.

Doğru yol: 

İnsanların çoğunun gittiği yol değildir, düşünen öz akıl sahiplerinin yoludur.
Yolda vereceğin her molayı öz eleştiri durağında vermelisin.
Unutma, tevbe özeleştiridir.
Her molada yolda olup olmadığını, yürümen gereken menzil istikametinde yürüyüp yürümediğini kontrol etmen, pişman olmaman için elzemdir.

Yön tayini sık sık gerekli olabilir. 
"Haritayı saklayabileceğin en güvenilir yerin yüreğindir unutma...'
 
Yukarıdaki sözlerin sahibi Halil Cibran; Kahlil Gibran ve Khalil Gibran olarakta bilinir. 6 Ocak 1883 yılında Lübnan’da doğdu. 10 Nisan 1931 yılında, uzun süredir yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak yalnızlık ve yoksulluk içinde Newyork' da öldü. Arzusu üzerine, doğduğu yer olan Bsharri köyüne gömüldü. Kendisi; ressam, filozof ve şairdir. Aynı zamanda da; 20. yüzyılın 2. yarısında Batı dünyasının en çok sözünü ettiği Doğulu şair ve düşünür olmuştur.

Halil Cibran'ın en ünlü eserlerinden biri olan ve ilk kez 1923 yılında basılan Nebi adlı eseri, toplam 26 adet şiirden oluşan bir karma şiir denemeleri kitabıdır. El Mustafa adındaki bir kahinin 12 sene kaldığı Orphalese şehrinden ayrılıp evine gitmek üzereyken bir grup halk tarafından durdurulması ve ana kahraman ile halk arasında insanlık ve hayatın genel durumu hakkında geçen konuşmalar kitabın kendisini oluşturmaktadır.Cibran'ın bu kitapta El Mustafa isimli şahsa verdiği bu isimle peygamber Muhammed'i işaret ettiğini iddia edenler vardır. Fakat kitaptaki metinler çoğunlukla Matta'ya göre İncil'in 5. bölümünde yer alan İsa'nın Dağdaki Vaaz'ıyla içerik ve üslup açısından benzerlik ve paralellik gösterir. Yazarın İnsanoğlu İsa adlı kitabındaki çalışmalar da dikkate alınırsa El Mustafa'nın Meryemoğlu İsa Mesih olabileceği iddiaları daha da güç kazanmaktadır. Nihayetinde “Göğsümün bir yanında İsa, diğer yanında ise Muhammed oturur” sözü de Cibran’a aittir.

“Sırtını güneşe çevirirsen, gölgenden gayrı bir şey göremezsin. Onlara güneşi işaret ettim, onlar parmaklarıma baktılar.”

Mehcer Edebiyatı’nın kurucularından olan Cibran, Amerika’da aynı zamanda kendisi gibi Arap olan edebiyatçı ve sanatçılarla birlikte “Golden Circle” yani Altın Halka isminde bir Arap birliği kurmuştu fakat birliğin çalışmaları, toplantıları uzun soluklu olamamıştı.
“Dudaklarımı kutsal ateşle yıkadım, aşktan bahsetmek için.” demiştir Halil Cibran...
İlk ve karşılıklı aşkı olan Selma Karamy ile yaşadığı yasak aşkın son perdesinde sevgilisinin mezarına kapanıp ağlayan Cibran’ın aşkları da kendine özgüydü. 1912’den ta ki vefat ettiği tarih olan 1931’e kadar, kendisi gibi bir Arap edebiyatçı olan Nasıra doğumlu Mey Ziyade hanımefendi ile büyük bir aşk yaşadı. Her ikisi de bir araya gelebilecek imkanlara sahip olmalarına rağmen, okuduğumuz mektuplarında da şahitlik ettiğimiz bu yüce aşka rağmen (veya bu yüce aşktan dolayı) ne birbirlerinin sesini duymuşlar ve ne de bir kez olsun bir araya gelmişlerdir. Zahiri anlamda sadece mektuplarla iletişim kurmuşlardı. Cibran’ın vefatından sonra Ziyade hanımefendi bir süre psikolojik tedavi görmüş ve sonrasında da ruhsal durumu bir türlü eskisi gibi olamamıştır.
 
Cibran’ın Nietzsche’ye olan ilgisinin yanında, her ikisinin de hayatı incelendiğinde, maalesef bu her iki müstesna insanın da rahatsız bir ruha sahip olduğunu ve hayatlarını sıkıntıyla ve hastalıklarla boğuşarak noktaladığını görebiliyoruz. Cibran, hayranlarıyla buluştuğu bir gün ansızın gelen ağlama krizinin ardından, bir süre sonra kanser olduğunu öğrenmekle birlikte doktorların yasaklamasına rağmen alkol tüketimini artırır ve sürecin daha da hızlı işlemesine sebep olur.
Öyle ki New York sosyetesi “Halil Cibran Şiir Geceleri” düzenleyip şampanyalar patlatırken o, “tapınağım” dediği ve hem sanatsal faaliyetleri için ve hem de evi olarak kullandığı dairede, başucunda Mihail Nuayme ile ölümü bekliyordu.
 
Çetin Altan’ın da sık sık Hewingway’dan alıntı yaptığı gibi “mutlu bir çocukluk geçirmiş kişi, edebiyatçı olmaz” gerçeği Cibran’ın hayatında da çıkar karşımıza. Babasıyla yaşadıkları sorunlar neticesinde çok küçük yaşlarda annesiyle Boston’a gelmek zorunda kalan Cibran hayatının hiçbir döneminde düzenle bir aile yaşantısına sahip olmamıştır. Ne evlat ve ne de aile babası olarak.

Yalnızlığı çok sevmiştir her dem. Ki zamanın ve mekanın ötesine eserler bırakan, ismi sonsuza dek yaşayacak olan nice faninin gölgesi ve arzusu olmuştur yalnızlık. Cibran da, etrafını kuşatan nice kalabalığa rağmen “ruh” anlamında yalnız bir insandı. Belki de bundan dolayı bir yazısında “Acaba Tanrı bana acıyıp da bir sağırlık hediye etmez mi!” diye serzenişte bulunmuştur.
 
48 yaşında yumdu gözlerini ve geride yüzlerce tablo ile sekizi İngilizce, sekizi de Arapça yazılmış olmak üzere tam 16 eser bıraktı. Hep bir şiire benzettiği Lübnan’da yaşamak istiyordu ileriki yıllarda. Bu dünyadan erken yaşta ayrılmasaydı belki de o da sırdaşı ve dostu olan Mihail Nuayme gibi bir asırlık bir hayat yaşayacak ve Quadicha Vadisi kenarında, sedir ormanlarının çevirdiği ve içerisinde İştar ile Nasıralı İsa’nın resimleri olan tapınaklara yakın bir evde münzevi bir hayat sürecekti.

“Öleceğim ve ruhum bir süre dinlenecek ve sonra bir kadın gebe kalacak bana ve yeniden dünyaya geleceğim.”

Sürgün hayatı vefatından sonra da devam etti. Doğduğu ve anasının atalarının din adamlığı yaptığı ve kendisinin aforoz edildiği kiliselere sahip bu ülkenin Bhserri Köyü yakınlarındaki Quadicha Vadisi’ne bitişik Mar Sarkis Manastırına gelen cenazesi, önce birkaç sene başka kiliselerde bekletildikten sonra, buraya getirilebildi. Fakat sürgünlük bununla da bitmemiş olacak ki, üzerinde “Gözlerinizi kapayın ve bakın etrafınıza, beni göreceksiniz, ben yanınızdayım.” şeklinde, kendisine ait bir cümlesi bulunan mezarından çalınan kemikleri şimdi kim bilir nerde su sürgünlük hayatını devam ettirmektedir. Meczuplar lahiti de çalmasınlar diye, mermer lahit yere zincirlenmiş şekilde tutulmaktadır şimdi.

“Gerçek dansınızı, toprak el ve ayaklarınızı geri istediğinde yapacaksınız.”
Hala hakikati seslediğinden şüphe yok Cibran’ın. Zira en son birkaç sene evvel Mısır Enformasyon Bakanlığı tarafından, kitaplarının Mısır’da satılması yasaklandı. Ama ne olursa olsun, ruhu ve gönlü Doğu’nun erdeminden, hikmetinden nasiplenmek isteyenlerin kıyamete kadar beslenebilecekleri kaynaklardan birisi olarak kalacaktır Cibran.


Sosyal paylaşım sitelerinde paylaşılan bir kaç cümlesi merak uyandırmıştı bende. Tanıma isteği duydum. 'Ermiş'i okudum ilk olarak, ruhumu okşadı... Kafamın içinde yarattığım bana ait dünyada izler bıraktı. Sonra 'Deli' ve 'Gezgin'. Her okuduğum kitabı, başka bir tanesini daha alıp okuma isteği uyandırdı bende...

 
 

 
 


3 yorum:

  1. Bu Halil Cibran'a ait değildir. Mustafa İslamoğlu'na aittir. Lütfen bilgiyi düzeltiniz. Yanlış bilgi vererek hakka girmeyelim inşallah

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu siir asil Khalil Gibran a airtir, mustafa islamoglu’ndan 100 yil once yazilmistir, yayinlandigi yili esas alirsan mustafa islamoglu nun dogmasina daha cok vardir, referans vermeden kendi siiriymis gibi alintilayan mustafa islamogludur. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayiniz ruknettin.

      Sil
  2. ”Bir insanın gerçekleri, o insanın size gösterdiğinde değil, dile getiremediklerindedir. Bu nedenle, onu anlamak isterseniz söylediklerine değil söylemediklerine kulak kesilin.”

    Halil Cibran – Kum ve Köpük kitap yorumum: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/halil-cibran-kum-ve-kopuk-kitap-yorumu/

    YanıtlaSil